Günümüz dünyasında bizi çepeçevre saran, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde büyük tesir gücüne sahip, göz ardı edilmesi imkânsız bir unsur var: Dijital dünya! Ancak bu dünya, sadece bir teknoloji harikası değil; aynı zamanda kültürümüzü, kutsal değerlerimizi, aile içi ve toplumsal ilişkilerimizi, kimliğimizi derinden etkileyen bir güç.

Bu görünmez güç, bizi en sevdiklerimizden, geçmişimizden ve geleceğimizden ayıran şeffaf ama aşılması zor bir duvara dönüşmüş durumda. Artık evlatlarımızla, eşlerimizle, dostlarımızla aynı ortamda bulunmamıza rağmen birbirimizden kopuğuz. Çünkü algılarımız, duygularımız ve düşünce dünyamız, görünmez bir el tarafından yönlendiriliyor.

Şekilsiz, Renksiz, Ama Her Yerde

Karşımızda ne vücut bulan ne de kokusu olan soyut bir düşman var: Dijital gözetim! Evimizde, iş yerimizde, mabedimizde, hatta özel anlarımızda bile bizimle. Telefonlarımızdan televizyonlarımıza, sosyal medya hesaplarımızdan izlediğimiz programlara kadar her yerde o var. Ve bizi sürekli izliyor, dinliyor, kayıt altına alıyor.

Sana ait her şey—beğenilerin, hobilerin, ekonomik durumun, öfkelerin, küskünlüklerin, hatta en mahrem bilgilerinin tamamı—bu sistemin içinde arşivlenmiş durumda. Peki, ne zaman fark edeceğiz? Ne zaman bu tehlikenin varlığını gerçek anlamda idrak edeceğiz?

Hastalığın tedavisi için önce hastalığın farkına varmak gerekir. Ancak biz, içinde bulunduğumuz dijital bağımlılık ve ahlaki yozlaşma çukurunun derinliğini henüz kavrayabilmiş değiliz.

Aileler Kopuyor, Sevgisizlik Derinleşiyor

Bugün, odalarına kapanmış çocuklar, birbirini anlayamayan anne-babalar, sevgiye aç ama sevgisini paylaşamayan bireyler toplumun yeni normali hâline geldi. Aile içi iletişimsizlik, yalnızlaşan bireyler ve tüketim çılgınlığına sürüklenen insanlar, büyük bir boşluk içinde debeleniyor.

Sürekli borçlandırılan, kredi kartı ödemeleriyle boğuşan aileler, aslında düşmanı uzakta aramasın. Çünkü düşman, elinizde tuttuğunuz telefonlarda, evinizin başköşesine koyduğunuz televizyonlarda, çocuklarınızın dünyasına izinsizce giren sosyal medya uygulamalarında!

Üstelik bu yalnızca bireysel bir tehlike de değil. Çocuklarımızın ahlaki çöküşüne sebep olan oyunlar—Mavi Balina, Momo, Dark Elf, Doom, Mortal Kombat—ve TikTok, Snapchat gibi sosyal medya platformları, kendi elimizle içeri aldığımız tehlikeler.

Bugün çocuklarımızı sokakta oynamaktan korkup eve kapatıyoruz ama aslında onları internetin görünmez sokaklarında daha büyük tehlikelerin içine atıyoruz.

Reyting İçin Harcanan Değerler ne zamana kadar devam edecek?..  

Bir başka tehlike de medyanın yozlaştırıcı etkisi. Kadın programları, yarışmalar, reyting uğruna toplumun kutsal değerlerini hiçe sayan yayınlar, bizi kültürel bir çöküşe sürüklüyor.

Bugün televizyonlarda "kadın programı" adı altında evlilik müessesesi yerden yere vuruluyor, kadınlar arasındaki yemek yarışmaları adeta bir kavga arenasına çevriliyor. İnsanların özel hayatları reyting uğruna malzeme hâline getiriliyor.

Ve biz üç maymunu oynuyoruz: Görmüyoruz, duymuyoruz, konuşmuyoruz. Ama belki de artık bu üç maymunu milyonlarla çarpıp gerçekleri fark etme vaktidir!

Toplum olarak bir matematik problemiyle yüzleşmeliyiz: Ne kadar çok izlersek, ne kadar çok tüketirsek, o kadar çok köleleşiyoruz!

Peki ne yapılmalı? 

Öncelikle farkında olmalıyız! Teknolojiyi bilinçli kullanmalı, ailemiz ve sevdiklerimizle olan bağlarımızı güçlendirmeli, çocuklarımızı dijital dünyanın karanlık girdabından korumalıyız.

Eğer biz yetişkinler olarak ahlaki ve kültürel duruşumuzu sağlamlaştıramazsak, nesillerimizin ellerimizden kayıp gitmesine göz yummuş oluruz.

Unutmayalım ki düşmanı dışarıda aramaya gerek yok! Onu, biz kendi ellerimizle evimize davet ettik. Ama hâlâ bu gidişatı değiştirmek elimizde.

Özgürlüğümüzü, kültürümüzü ve aile değerlerimizi koruyalım.

Selam ve dua ile…

Sosyolog

Berrin YAĞLIOĞLU