Yeni bir güne, yeni bir yazıyla merhaba! Bayram-ı şerifinizi tebrik eder, şen günlerle saadetler dilerim.

Yazdığımız her şey hakikat olsun diyelim ve söze başlayalım.

Türk siyasetinde liderlerin izlediği yollar, tarihsel benzerlikler ve farklılıklar üzerinden sıkça tartışılır. Özellikle uzun süre iktidarda kalan isimler, kendilerinden önce gelen liderlerle kıyaslanır, onların mirasıyla değerlendirilir. Recep Tayyip Erdoğan da bu tartışmaların merkezinde yer alan bir figür olarak öne çıkıyor.

Erdoğan, siyasi kariyerinin başından itibaren Adnan Menderes ile kıyaslandı. Halkın içinden gelen bir lider olarak vesayet düzenine karşı verdiği mücadele, muhafazakâr tabana hitap etmesi ve uzun yıllar süren iktidarı, bu benzerliği güçlendiren unsurlar oldu. Ancak 20 yılı aşan iktidarına ve attığı politikalara yakından bakıldığında, Erdoğan’ın aslında Menderes’ten çok Turgut Özal’a benzediğini söylemek mümkün.

Özal’ın 1980’lerde uyguladığı ekonomik liberalizasyon politikaları, küresel entegrasyon hedefleri ve devletin dönüşümüne yönelik attığı adımlar, Erdoğan’ın 2000’lerde izlediği yol haritasıyla büyük benzerlikler taşıyor. İki lider de piyasa ekonomisine öncelik verdi, altyapı yatırımlarına büyük önem atfetti ve siyasi güçlerini konsolide ederek lider merkezli bir yönetim anlayışı benimsedi. Ancak her iki liderin de zamanla kendi politikalarının sınırlarına ulaştığı, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklarla karşı karşıya kaldığı görülüyor.

Peki, Erdoğan gerçekten Menderes’in mi, yoksa Özal’ın mı yolunda ilerliyor? Onun siyasi ve ekonomik politikalarını, liderlik anlayışını ve mirasını daha iyi anlamak için detaylı bir karşılaştırma yapalım.

1. Özal ve Erdoğan’ın Yükselişi: Toplumsal ve Siyasi Bağlam

Özal Dönemi (1983-1993) – Askeri Vesayetten Piyasa Ekonomisine

1980 darbesinin ardından askeri vesayetin gölgesinde yeniden şekillenen siyaset sahnesinde, Turgut Özal yeni bir sayfa açtı. ANAP ile dört farklı siyasi eğilimi (liberal, milliyetçi, muhafazakâr, sosyal demokrat) bir araya getirme iddiasıyla yola çıktı. Serbest piyasa ekonomisini benimseyerek Türkiye’yi küresel ekonomiye entegre etmeyi hedefledi.

Erdoğan Dönemi (2002-…): 28 Şubat’tan Muhafazakâr Demokrasiye

1997’deki 28 Şubat süreci, Refah Partisi’ni ve siyasal İslam’ı baskı altına aldı. Ancak bu süreç, yeni bir muhafazakâr demokrat kimliğin doğmasına da zemin hazırladı. Recep Tayyip Erdoğan, AKP ile Türkiye’yi “muhafazakâr demokrasi” söylemi etrafında birleştirdi ve 2002 seçimlerinde tek başına iktidara geldi.

Benzerlikler:

• Özal ve Erdoğan, halkın desteğini alarak vesayetçi sistemle mücadele etti.

• Ekonomik büyümeyi ve reformları önceliklendirdiler.

• Karizmatik liderlik anlayışını benimseyerek güçlü bir lider figürü oluşturdular.

2. Ekonomi: Serbest Piyasa ve Büyüme Modelleri

Özal’ın Ekonomik Reformları

Türkiye ekonomisi, 1980’lere kadar devletçi ve korumacı bir yapıya sahipti. Özal, 24 Ocak 1980 kararlarıyla ekonomiyi dışa açarak serbest piyasa modeline yön verdi.

Başlıca Adımları:

• İhracata dayalı sanayi politikaları

• Devletin ekonomideki payının azaltılması

• Döviz serbestisi ve dış ticaretin teşviki

Ancak kontrolsüz özelleştirmeler ve denetimsiz finansal yapı, gelir adaletsizliğini artırdı ve enflasyon sorununu çözemedi.

Erdoğan’ın Ekonomik Politikaları: Büyüme mi, Kriz mi?

Erdoğan, iktidarının ilk yıllarında IMF destekli reformları sürdürerek ekonomik istikrar sağladı. Ancak 2013’ten sonra düşük faiz politikası ve kontrolsüz kredi genişlemesi, enflasyon ve döviz krizlerine yol açtı.

Benzerlikler:

• Özal da Erdoğan da altyapı yatırımlarına büyük önem verdi.

• Özal döneminde ihracat teşvik edilirken, Erdoğan döneminde inşaat sektörü ön plana çıktı.

• Özel sektörün büyümesi, her iki liderin de önceliği oldu.

Hatalar:

Özal’ın serbest piyasa politikaları, kayıt dışı ekonomi ve banker skandallarına neden oldu.

Erdoğan’ın düşük faiz politikası ve denetimsiz para akışı, ekonomik dengesizlikleri artırdı.

3. Liderlik Anlayışı: Güç Konsolidasyonu ve Otoriterleşme

Özal, Cumhurbaşkanlığına geçtiğinde ANAP içindeki güç dengelerini koruyamayarak partisini zayıflattı.

Erdoğan, başkanlık sistemine geçerek yürütme yetkisini merkezileştirdi ve güçler ayrılığı tartışmalarına yol açtı.

Her iki lider de devletin bürokratik yapısında reform yapmaya çalıştı ancak uzun vadede otoriterleşme eleştirileriyle karşı karşıya kaldılar.

4. Dış Politika: Batı ile İlişkiler ve Milliyetçi Açılımlar

Özal, Türkiye’yi küresel ekonomiye entegre etmek için Avrupa Birliği ile yakınlaşmaya çalıştı ve Türk Cumhuriyetleri ile ekonomik bağları güçlendirdi.

Erdoğan, Türk Devletleri Teşkilatı’nı kurarak Özal’ın bıraktığı mirası bir adım öteye taşıdı. Ancak agresif diplomasi, Türkiye’yi zaman zaman Batı ile karşı karşıya getirdi.

5. Yolsuzluk ve Ekonomik Skandallar: Geçmiş Tekrar mı Ediyor?

Özal Dönemi: Kara para ve banker skandalları

Erdoğan Dönemi: 17-25 Aralık operasyonları ve yolsuzluk iddiaları

6. Ekrem İmamoğlu: Değişim mi, Aynı Oyunun Yeni Aktörü mü?

Son dönemde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yönetimi, “şeffaflık” ve “temiz siyaset” söylemleriyle sıkça gündeme gelirken, giderek büyüyen yolsuzluk iddiaları ve şaibeli uygulamalar, şehir yönetimine dair ciddi soru işaretleri yaratıyor.

İstanbul’da yaşanan gelişmeler, İmamoğlu’nun gerçekten “temiz” bir yönetim anlayışına sahip olup olmadığını sorgulamak için yeterli veri sunuyor.

Recep Tayyip Erdoğan, iktidara geldiğinde “yolsuzlukla mücadele” vurgusu yaparak sistemi dönüştürmüş ve uzun yıllar boyunca kapsamlı reformlara imza atmıştı.

Peki, İmamoğlu gerçekten bir umut mu, yoksa eski düzenin makyajlanmış bir versiyonu mu?

Tarih, güçlü liderlerin ardından sahneye çıkan yeni aktörlerin, çoğu zaman eski düzenin devamını sağladığını defalarca gösterdi. Türkiye siyasetinin geleceği, gerçek bir değişimin mi yaşanacağı, yoksa aynı senaryonun farklı isimlerle mi oynanmaya devam edeceği sorularına verilecek yanıtlarla şekillenecek.

Bir film: Züğürt Ağa

Ekonomist
Sinem ÖZKAN