Yeni bir güne, yeni bir yazıyla merhaba! Yazdığımız her şey hakikat olsun diyelim ve söze başlayalım.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Filistinli mültecileri Ürdün ve Mısır’a yerleştirme planı, Orta Doğu’da yeni bir gerilim dalgasını tetiklerken, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları bölgesel dengeleri yeniden şekillendiriyor. Ürdün ve Mısır gibi ülkeler, Batı ile olan bağlarını koruyarak halklarının hassasiyetlerini dikkate alırken, Türkiye’nin bu kriz karşısındaki tavrı dikkatle takip ediliyor.

Ürdün’ün Çıkmazı: Tarihsel Denge ve Yeni Tehditler

Filistin meselesinde hassas bir pozisyonda bulunan Ürdün, Trump’ın planı doğrultusunda ülkeye yerleştirilecek mülteciler nedeniyle ciddi bir iç baskı altında. 1948 ve 1967 savaşlarından sonra büyük bir Filistinli nüfusu barındıran Ürdün, demografik yapısının daha da değişmesinden endişe ediyor. Kral II. Abdullah, Washington’la ilişkilerini sürdürmeye çalışırken, Arap dünyasından destek arayışında. Ancak, İsrail’in Filistin üzerindeki hakimiyetini artırmaya yönelik adımları, Amman yönetimi için büyük bir güvenlik riski oluşturuyor.

Mısır da benzer bir denklemin içinde. Kahire yönetimi, mültecilerin Sina Yarımadası’na yerleştirilmesine mesafeli yaklaşıyor ve bu durumun bölgedeki güvenlik dengelerini bozabileceğini düşünüyor. Buna karşılık, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İsrail ile normalleşme sürecini sürdürürken Ürdün’ü tamamen yalnız bırakmayan bir denge politikası izliyor.

Türkiye’nin Rolü: Bölgesel Denge Unsuru mu, Yeni Oyun Kurucu mu?

Türkiye, Filistin meselesinde her zaman duyarlı bir tutum sergileyerek diplomatik ve insani destek sağlamış, aynı zamanda uluslararası hukuk çerçevesinde hareket etmeye özen göstermiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e yönelik eleştirileri ve diplomatik girişimleri, Türkiye’yi bölgede önemli bir aktör haline getirmektedir. Ancak, Türkiye’nin İsrail ile ekonomik ilişkileri ve Batı ile olan diplomatik dengeleri gözeterek attığı adımlar, bölgesel istikrarın korunmasına da katkı sağlayabilir.

Ankara, Ürdün ve Mısır ile ortak hareket ederek Filistinlilerin zorla göç ettirilmesine karşı bir tutum benimseyebilir. Türkiye’nin bu süreçte izleyeceği çok yönlü diplomasi, hem bölgesel iş birliklerini güçlendirme hem de Filistin meselesinde uluslararası farkındalık yaratma açısından önemli olacaktır.

Bölgesel Rekabet: İran, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Stratejik Hamleleri

Ortadoğu’daki güç mücadelesinde Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’ın politikalarıyla doğrudan bağlantılı bir konumda bulunuyor. İran, İsrail’e karşı daha doğrudan bir politika izlerken, Suudi Arabistan daha dikkatli bir strateji geliştiriyor. Türkiye ise diplomatik yollarla bölgedeki istikrarı koruma çabasını sürdürüyor.

Öte yandan, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, Ürdün ve Mısır gibi ülkeleri halklarının tepkisiyle karşı karşıya bırakıyor. Türkiye ise, tarihsel bağları ve diplomatik deneyimiyle, barışçıl çözüm yollarını destekleyen önemli aktörlerden biri olarak öne çıkıyor.

Son Perde: Ortadoğu’da Yeni Oyun Kuruluyor!

ABD ve İsrail’in bölgesel planları, Ürdün ve Mısır gibi ülkeleri zor durumda bırakırken, Türkiye’nin nasıl bir strateji izleyeceği kritik bir soru olarak öne çıkıyor. Ankara, diplomatik ve ekonomik hamlelerini dikkatli bir şekilde yöneterek hem bölgesel barışa katkı sağlayabilir hem de Filistin meselesinde uluslararası desteği artırabilir.

Ortadoğu’da dengeler hızla değişirken, Türkiye’nin vereceği kararlar sadece kendi bölgesel konumunu değil, Filistin meselesinin geleceğini de doğrudan etkileyecek.

Bir Film-Baba

Ekonomist
Sinem ÖZKAN