Yeni bir güne, yeni bir yazıyla merhaba! Yazdığımız her şey hakikat olsun diyelim ve söze başlayalım.

Hacel Obası türküsünü bilmeyen yoktur. Türkünün şu sözleri son günlerde dilime dolandı: “Ayağında potini var, zengin mi sandın?” Şimdi bu sözle ekonomi yazısının ne alakası var diye sormayın. Birlikte bakalım.

2024 yılında net 17 bin 2 lira 13 kuruş olan asgari ücret, 2025’te %30 oranında artarak 22 bin 104 TL oldu. Ancak bu zam, hemen ardından gelen fiyat artışlarıyla adeta buharlaştı. Özellikle ulaşımdaki zam dikkat çekici. 15 Ocak’ta Ulaştırma Koordinasyon Merkezi toplantısında, İstanbul’da toplu taşıma, taksi ve deniz ulaşımına %35 zam yapıldı.

Yani, gelen zam geldiği gibi gitti. Peki, bu durumda ne oldu? Zengin daha zenginleşirken fakir daha da fakirleşti; orta direk dediğimiz kesim ise neredeyse yok oldu.

Orta Direk Kavramı Nereden Çıktı?

1980’lerde dönemin başbakanı Turgut Özal, “orta direk” kavramını ortaya atmıştı. Özal, geniş halk kitlelerini refaha ulaştırmayı hedefleyen ekonomik politikalar uygulamış ve orta sınıfı desteklemeyi amaçlamıştı. Katma Değer Vergisi’nin (KDV) yürürlüğe girdiği dönemde, bu düzenlemenin “orta direk” dediği kesimin yaşam standardını yükseltmek için önemli olduğunu ifade etmişti.

Ancak günümüz Türkiye’sine baktığımızda, o dönemde yaratılmaya çalışılan orta direğin hızla eridiğini görüyoruz. 2000 yılında bir mühendisin işe başlama maaşı, asgari ücretin yaklaşık dört katıydı. Bugünün parasıyla 90.000 TL’ye denk gelen bu maaş, artık bir hayalden öteye geçemiyor.

Verimlilik Arttı Ama Refah Gelmedi

1970 yılından bu yana emek verimliliği 4,3 kat artarken, reel ücretler neredeyse yerinde saydı. Oysa orta sınıf, ekonomik büyümenin temel taşıydı: hem üretim yapar hem de tüketimiyle ekonomiyi canlı tutardı. Ancak orta sınıfın erimesi, yalnızca bu kesimi değil, toplumsal dengeleri de sarsıyor. Çünkü bu sınıf, toplumsal hareketliliğin basamağıydı; alt gelir grubundaki bireylerin daha iyi bir yaşama ulaşma umuduydu.

90’lar ve 2000’ler, Türkiye’de orta sınıf için parlak yıllardı. Küresel yatırımlar, artan istihdam ve ekonomik istikrar sayesinde bu kesim büyüdü. Ancak 2013-2014’ten sonra tablo değişti. Döviz kurundaki artış, yükselen yaşam maliyetleri ve gelir dağılımındaki adaletsizlik, orta sınıfın üzerindeki baskıyı artırdı.

Orta Sınıfın Yeni Tanımı

Bugün Türkiye’de “orta sınıf” olmanın tanımı değişiyor. Eskiden yılda bir hafta tatile gidebilen, düzenli birikim yapabilen, dışarıda yemek yiyebilen bireyler orta sınıf olarak kabul edilirdi. Ancak artık bu standartlar, “orta üst sınıf” olarak görülüyor ve bu hayatı sürdürebilmek için en az 100.000 TL net gelir gerektiği belirtiliyor.

Peki, Umut Var mı?

Orta sınıfın erimesi, yalnızca ekonomik bir mesele değil; toplumsal yapıyı, eşitlik ve adalet duygusunu da derinden etkiliyor. Eğer bu sınıf yeniden güçlendirilmek isteniyorsa, gelir dağılımında adaletin sağlanması, üretkenliğin ödüllendirilmesi ve refahın geniş tabana yayılması gerekiyor.

Sonuç olarak, Hacel Obası türküsündeki gibi, “Ayağında potini var, zengin mi sandın?” diyerek, gerçek ekonomik durumumuzu sorgulama vakti geldi. Çünkü mesele yalnızca zenginleşmek değil; tüm kesimlerin, özellikle orta direğin, bu refahtan pay almasıdır.