Yeni bir güne, yeni bir yazıyla merhaba! Yazdığımız her şey hakikat olsun diyelim ve söze başlayalım.

Ekonomi dalgalandıkça bireylerin tüketim alışkanlıkları da değişiyor. Geleceğe dair belirsizlik arttığında, birçok insan harcamalarını kısması gerektiğini düşünür. Ancak son dönemde bunun tam tersi bir eğilim gözlemleniyor: Kıyamet harcaması (Doom Spending).

Bu kavram, ekonomik krizler, yüksek enflasyon ve küresel belirsizlikler karşısında bireylerin tasarruf etmek yerine daha fazla harcama yapmasını ifade ediyor. “Paramın değeri zaten düşüyor, en iyisi şimdi harcayayım” düşüncesiyle hareket eden tüketiciler, bazen mantıklı görünen ancak çoğu zaman irrasyonel olan alışverişlere yöneliyor.

Peki, kıyamet harcamasını tetikleyen temel dinamikler neler? Bu eğilim bireyler ve ekonomi için ne anlama geliyor?

Belirsizlik ve Tüketim Psikolojisi

Ekonomi yönetiminin belirsizliği gideremediği ortamlarda, tüketicilerin kararları giderek daha duygusal hâle geliyor. Bireyler, yarının daha belirsiz olduğu düşüncesiyle ellerindeki parayı “bugünün en iyi yatırımı” olarak gördükleri harcamalara yönlendiriyor.

Özellikle yüksek enflasyon dönemlerinde “Bugün almazsam yarın daha pahalı olacak” düşüncesi yaygınlaşıyor. Böylece tasarruf yapmaktan ziyade, bir tür zorunlu harcama psikolojisi devreye giriyor.

Bir yandan gıda ve teknoloji gibi günlük hayatta kullanılan ürünlere talep artarken, diğer yandan lüks tüketim harcamalarında da yükseliş gözlemleniyor.

Bu süreçte dikkat çeken bir diğer nokta da borçlanma eğilimi. Bireyler, enflasyonist ortamda borçlanmanın avantajlı olduğunu düşündüğü için kredi kartlarına ve tüketici kredilerine daha fazla yükleniyor. Ancak bu, kısa vadeli bir rahatlama sağlasa da uzun vadede hane halkı borçluluğunu artırarak finansal riskleri büyütüyor.

Türkiye’de Kıyamet Harcaması ve Günlük Hayata Yansımaları

Son yıllarda Türkiye’de yaşanan yüksek enflasyon ve kur dalgalanmaları, kıyamet harcaması eğilimini daha da belirgin hâle getirdi. Marketlerde toplu gıda alımları, elektronik eşyalara artan talep, otomobil ve konut fiyatlarındaki yükselişe rağmen devam eden alışveriş çılgınlığı bu sürecin en net göstergeleri arasında.

Tüketiciler açısından bakıldığında, bu harcamaların arkasında yalnızca panik değil, aynı zamanda geleceğe dair duyulan derin bir güvensizlik var. İnsanlar, gelirlerinin sürekli değer kaybettiğini gördükçe paralarını elde tutmak yerine mal ve hizmetlere dönüştürmeyi tercih ediyor.

Ancak bu tüketim çılgınlığı, yalnızca bireysel düzeyde değil, makroekonomik dengeler açısından da ciddi sonuçlar doğuruyor:

• Talep Enflasyonunu Körüklüyor → Aşırı talep nedeniyle fiyatlar daha da yükseliyor ve enflasyon döngüsü hızlanıyor.

• Borçlanma Artıyor → Tüketiciler kredi kartı ve kredilerle harcama yaparken, geri ödeme güçlüğü çekmeye başlıyor.

• Piyasada Stok Sorunları Yaşanıyor → Belirsizlik nedeniyle toplu alımlar arttıkça, bazı ürünlerde kıtlık yaşanıyor.

• Psikolojik Baskı Artıyor → “Kaçırma korkusu” (FOMO) nedeniyle bireyler sürekli bir şeyler almak zorunda hissediyor.

Çözüm Ne Olabilir?

Bu kısır döngüden çıkış için hem bireysel hem de ekonomi yönetimi düzeyinde bazı adımlar atılması gerekiyor.

• Bilinçli tüketim alışkanlıkları geliştirilmelidir. Anlık harcamalar yerine uzun vadeli finansal planlamalar teşvik edilmelidir.

• Finansal okuryazarlık artırılmalıdır. İnsanların bütçe yönetimi, tasarruf ve yatırım konusunda daha bilinçli hareket etmesi sağlanmalıdır.

• Ekonomi politikalarında güven verici adımlar atılmalıdır. Enflasyonla mücadelede kararlılık gösterilerek tüketicilerin geleceğe dair güveni artırılmalıdır.

Sonuç olarak, kıyamet harcaması, bireylerin ekonomik belirsizliğe karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması gibi görünse de uzun vadede hem bireysel mali yapıyı hem de ülke ekonomisini zora sokan bir döngü yaratıyor.

Şu soruyu sormak gerekiyor: Gerçekten ihtiyacımız olduğu için mi harcıyoruz, yoksa sadece korkularımızı mı satın alıyoruz?

Bir Film: In Time (Zamana Karşı)

Ekonomist
Sinem ÖZKAN