Yeni bir güne merhaba! Yazdığımız her şeyin hakikat olması dileğiyle, söze başlayalım.

Putperest bir toplumda yaşayan Hz. İbrahim, insanların tapındığı putların anlamsız olduğuna inanıyordu. Bir gün, kavmi bir şenlik için şehir dışına çıktığında İbrahim, bu fırsatı değerlendirerek tapınağa girdi. Oradaki tüm putları kırdı, fakat en büyük putu bilerek sağlam bıraktı ve baltayı onun boynuna astı. Halk geri döndüğünde putlarının kırıldığını görünce İbrahim’e bunun nedenini sordular. İbrahim, büyük putu işaret ederek, “Belki de bu yapmıştır, ona sorun,” diyerek onları düşünmeye sevk etmek istedi. Ancak halk, putların konuşamayacağını bilmelerine rağmen İbrahim’i cezalandırma kararı aldı ve onu ateşe attı. Neyse ki Allah, İbrahim’i ateşten korudu.

Bu hikaye, inanç ve cesaretin simgesi olarak yalnızca dini bir anlam taşımakla kalmaz; aynı zamanda toplumların dogmalara karşı durabilme gücünü de temsil eder. Günümüzde benzer bir cesaret ve kararlılık, suç örgütlerine karşı verilen mücadelede de kendini göstermektedir.

Son zamanlarda Türkiye'de ortaya çıkan "Yeni Doğan Çetesi", toplumsal huzuru tehdit eden çarpıcı bir olay olarak dikkat çekmektedir. Bu çete, hastanelerde yeni doğan bebekleri kaçırarak yasa dışı yollarla başka ailelere satmakta ve sahte kimliklerle çocukları kayıtlara geçirmektedir. 

Bu çetenin soruşturmasını yürüten Savcı Yavuz Engin, bu zor görevde önemli bir rol üstlenmiştir. Çetenin liderlerine ulaşmaya çalıştıkça çeşitli tehditlerle karşılaşmış, ancak bu tehditler onun adaleti sağlama konusundaki kararlılığını etkilememiştir. Savcı Engin’in titizlikle yürüttüğü soruşturma, yalnızca adaletin yerini bulması açısından değil, aynı zamanda toplumsal güvenin pekişmesi açısından da büyük bir öneme sahiptir.

Suç örgütlerine karşı yürütülen bu mücadelede, savcılar gibi hukukun temsilcilerinin cesur adımları, toplumun bu tür suçlara karşı daha bilinçli ve duyarlı olmasına katkı sağlamaktadır. Hz. İbrahim’in put kırma hikayesindeki cesaret, günümüzde de adaletin savunulmasında bir ilham kaynağı olmaktadır.

Tam da yazımı yazdığım sırada sevindirici bir haber geldi: FETÖ terör örgütünün elebaşı Fetullah Gülen’in öldüğü bildirildi. Bu durum, kendi vatanına ve vatandaşına silah doğrultan vatan hainlerinin son bulması açısından insanlar için sevindirici bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. 

Türkiye'de 252 kişinin ölümüne yol açan 2016 darbe girişiminin ele başı Gülen, ABD'nin Pensilvanya eyaletindeki bir hastanede pazartesi akşamı hayatını kaybetti. FETÖ'nün Almanya'daki okul, dershane ve anaokullarını işleten vakfının Almanya şubesi, Gülen'in pazartesi günü erken saatlerde yaptığı açıklamada, Gülen'in ABD'nin Pensilvanya eyaletindeki bir hastanede hayatını kaybettiğini duyurdu.

Gülen'in terör örgütü, devlet kurumlarına sızanlar aracılığıyla Türk hükümetini devirmek için on yıllardır sürdürdüğü ikiyüzlülüğün içinde kendisini dini bir hareket olarak gizlemektedir. Türkiye, 2016'dan bu yana Gülen'in ABD'den iadesini istemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Gülen'in ölüm haberinin "Türkiye'yi gevşetmeyeceğini" söyledi. Fidan, "Bu örgüt, milletimizin tarihinde eşine az rastlanır bir tehdit kaynağı olmuştur. Kutsal değerler bahanesiyle binlerce gencimizi saflarına katmış ve onları vatanına, milletine, kutsal değerlerine ihanet eden bir makineye dönüştürmüştür," dedi. FETÖ bağlantılı kişilerin yabancı istihbarat örgütlerince kendi vatanlarına karşı silah olarak kullanıldığını savundu.

Kaynak: Ben Öteki ve Ötesi / İbrahim Kalın

Ekonomist
Sinem ÖZKAN