Yeni bir güne, yeni bir yazı ile merhaba. Yazdığımız her şey hakikat olsun diyelim ve söze başlayalım.

Bugün merceğime Merkez Bankasını aldım. Merkez Bankasının faiz indirimlerine başladığı 2021 yılı ve tekrar faizleri artırdığı 2023 Haziran ayına kadar uzun süre enflasyonun artış eğiliminde olduğu bir durumda faiz indiriminin yanlış olduğunu dilimizin döndüğü kadar her platformda savunmaya çalıştım. Dünya ticaret hacminde yer edinmeye çalışan Türkiye'nin her ne koşulda olursa olsun faiz indirimi yerine faizin artırılması gerektiğini düşünüyorum. Ancak bu faiz artırımlarının ani ve hızlı değil, yavaş yavaş, kararlı ve emin adımlarla artırılması gerektiğini kanısındayım.

Küresel çapta ve sınırlarımıza kadar uzanan savaşlar akabinde ekonomimizin içinde bulunduğu çalkantılı günlerde görünen o ki tek başına faiz artırımı yetmeyecek. Bunlara ek olarak hukukun üstünlüğü, bilime dayalı eğitim başta olmak üzere yapısal reformları başlatmamız elzemdir.

• Ekonomimizin yeni trendi iflaslar.

Uluslararası bir kuruluşun raporuna göre, 2024 yılında Türkiye'deki şirketlerin büyük çoğunluğu iflas tehlikesi ile karşı karşıya kalacak. Belli ki uygulanan programlar özel sektörün yarasına merhem olamıyor ve daha da ötesi 2025 ve 2026 için kimse olumlu bir beklenti içinde değil. Her ne kadar Bakan Şimşek 2025 deflasyon yılı olacak dese de tablo açıktır. Firmaların önünde engeller var; bunların başında yeteri kadar finansman desteğinin olmaması, ödeme güçlüklerinin yaşanması ve en önemli faktör kârsızlık.

Bu noktada şuna değinmeden geçemeyeceğim. Daha önceki ekonomi kurmaylarının aldıkları kararların yan etkileri olarak bunlar ortaya çıkmaktadır. Ancak şimdiki ekonomi yönetimi bilerek şu sonuçları oluşturmaktadır: büyümeyi sıfır noktasına indir, ekonomik faaliyetleri durma noktasına getir, fiyat artışlarını önünü keserek enflasyonun bu şekilde düşeceği kanaatine gelmiş durumda. Az buçuk iktisat bilen her insan üretimi durma noktasına getirdiğinde işsizliğin artacağını bilir. Enflasyonu düşürmeyi bırak, enflasyonla birlikte gelen işsizlik neticesinde stagflasyonun bayraktarlığını yapacağız gibi duruyor.

• Bu gidişat firma çöküşlerinin ayak sesleri.

Kamu harcamaları ve faizlerle büyüyen aşırı likidite sebebiyle, Merkez Bankası sıkıştırmayı tam anlamıyla yapamıyor ve bu gidişatta enflasyonu istenilen seviyeye düşüremeyecek gibi duruyor. Üst üste düşük büyüme oranlarına siyasi otoritenin de tahammül edemeyeceği ve göz yummayacağı da zor ihtimal olarak görülmekte.

Bu şartlar altında Merkez Bankasının politika faizini Eylül ayında düşürmesi zor ihtimal olarak

görülüyor. Kesin faiz indirimi Kasım ayında gelecektir. Zaten bu ekonomik konjonktürde, dünya piyasaları zor durumda iken Merkez Bankasının bu baskıya dayanabileceğini düşünmüyorum.

Temennim, Türkiye bu küresel türbülansa hazırlıksız yakalanmaz. Sanırım bu konuda geç kaldık.

Bir Kitap: Siyasal İslamın İflası - Olivier Roy

Ekonomist
Sinem ÖZKAN