Beşiktaş farklı bir kombinasyonla sahada yer aldı.
Beşiktaş, defans hattını ilk 25 dakika orta saha önüne kadar çekip oyunu çok önde tutmaya çalıştı. Darbeli bir oyun vardı sahada; genelde iki takım da oyunun boyunu çok genişletmeden birbirlerine yakın oyunu tercih ettiler. Başakşehir’de Lima, Piontek, Serdar ile, Beşiktaş ise zaman zaman Rafa, Muçi ile tehlike yaratmaya çalıştı. Musrati ve Swenson ortalama bir oyun sergilerken, Masuaku’yu zaman zaman driplinglerle topu taşırken gördük.
Felix ve Paulista her zamanki gibi görevini yapan isimlerdi. İlk devre Gedson ve Mario maalesef hiç yoklardı sahada. Başakşehir’in hakkını da vermek lazım; rakibinin üstüne baskıyı ilk devre hiç bırakmadan devam ettirdi. Crespo da fena bir oyun sergilemedi. Oyunun her iki yönünde de Beşiktaş’ta ilk devrenin performans olarak düşüş yaşayan ismi Semih Kılıçsoy’du. Beşiktaş, ikinci yarının başlarında da önde baskı yapmaya çalışsa da, rakip Başakşehir, Beşiktaş’ın önde çoğalmasına izin vermedi; yani sıkışık bir oyun izledik. İkinci yarının başlarında Başakşehir, Serdar ve Deniz’le kanatları daha iyi kullandı diyebilirim.
Avrupa kupaları dönüşü zordur; iki takım da şu ana kadar bunu sahadaki oyunlarıyla gösterdi. Şunu özellikle söyleyebilirim: Beşiktaş’ta oyuncu kalitesinin bu kadar bariz şekilde ortaya çıktığı bir başka maç görmedim.
Ben, Semih’i çıkarıp Rashica’yı alan hocaya kızarım. Neden Mario değil hocam, neden Semih? Semih yok gibi gözükürken seni var eder. Musrati’nin eline çarptığı iddia edilen bir pozisyonun da penaltı ile hiçbir ilgisi olmadığını söyleyebilirim.
Beşiktaş, böyle alan bırakmayan takımlar karşısında bu kadro kalitesi ile kilidi açmakta zorlanmak istemiyorsa Ocak transferini çok iyi değerlendirmek zorunda. Beşiktaş, son dakikalarda geçiş ile bir şeyler yapmaya çalışsa da, maalesef kapalı bir Başakşehir’i açmanın mümkün olmadığını görmek zorunda kaldı. Ve maç, beraberlik üzerine kurulduğu gibi bitti.