Fotoğrafın icadı insanlık tarihi için bir dönüm noktasıydı.
Fotoğrafın tarihinden uzun uzadıya bahsedip, sizleri sıkmayı düşünmüyorum. Fotoğraftan videoya evrilen kimilerine göre eğlence kimilerine göre sanat kimilerine göre insanlık tarihinin en büyük arşivlenme serüvenine bir kaç noktadan değinmek istiyorum. Fotoğraf ilk icat edildiğinde anı ölümsüzleştirme, belgeleme ve gerçekliğin bir yansıması olarak görüldü. 19. Yüzyılda fotoğraf bilim ve sanatın kesişiminde yer alan bir araç olmuş.O dönemlerde insanlar için gerçekliğin yansımasında en net araç olan fotoğraf, gerçekliğin ve zamanın durduğu bir kare olarak insanların cüzdanlarında, duvarlarında, ceplerinde taşınarak günümüze kadar gelmiş.
Fotoğraf zamanla resmin önüne geçerek sanat formu halini alsa da, insanlık tarihinin en büyük tarihsel belgesi olarak kabul edilmektedir. Bugün yakın tarihte yaşanan en önemli anları fotoğraflayarak bunların müzede sergilenmesi bizlere tarihi olayların geçtiği mekanlar, insanlar, kıyafetler ve bir çok konuda bir fikir vermektedir. Bugün Almanya’da Berlin Yahudi Müzesini gezerken, müzedeki en ilgi çekici araçlar o dönemde çekilmiş fotoğraflar diyebiliriz. Fotoğrafı kullanarak bir mekandaki mevsimlerin geçişlerini, güneşin bıraktığı etkileri veya çocuğunuzun her anına tanıklık edecek kareler yakalayabilir, bunları bir belge olarak sunabilirsiniz.Fotoğraf aynı zamanda şehirlerin, binaların ve en önemlisi kültürel mirasın da korunmasında önemli bir rolü vardır. Bugün kültür varlığı sayılan anıtsal bir yapıyı restore ederken zamanımızın çoğunu kütüphanede geçiyoruz. O yapıya ait geçmişteki tüm bilgileri ve görsel belgeleri toplayıp bir rapor hazırlıyoruz. Bu raporlarda aslında bizim için en büyük kaynak şimdikinin fotoğrafı ile bulunabilen en eski fotoğraf karesini karşılaştırıp, yapının dönemine saygı duyarak yeniden günümüz teknolojisi ile korunmasına olanak sağlamak oluyor. Bu durumda fotoğraflar en önemli belgelerdir diyebilirim.
Teknolojinin gelişmesi ile fotoğraf da tabi ki gelişti. Başka bir boyuta geçti. Sinema ve video fotoğrafın başka bir parçası olarak karşımıza çıktı. Fotoğraf yerine hareketli görüntülerle daha kapsamlı anlatılar oluşturmak mümkün oldu. Ve insanlık belgelemede de kendini ileriye taşıdı. Bugün bir araştırmacı ilk çekilen sinemadan, ilk kez havaya fırlatılan roketin sadece fotoğrafına değil canlı görüntülerine de ulaşabilmekte. Bu hızlı ulaşım ve video ile yapılan anlatılar insanların araştırmalarına daha da destek olurken, hiç şehrinden dışarıya bile çıkmayan, çıkamayan insanlar için başka bir keşif dünyası açmaktadır.
Fotoğraf ve video günümüzde hepimizin yoğun olarak hayatında. Hepimiz hangi filmi izleyeceğimizi, hangi kanalı takip edip, bilgi edineceğimizi şaşırdık. Bu durum hepimizde yoğun bir kafa karışıklığı yaratıyor. Kendi mesleğimle ilgili ben binaların öykülerini, orada yaşayanların anılarını dinlemeyi çok seviyorum. Binalarla, kentlerle, tarihi yerlerle ilgili çekilen videolar, fotoğraftan daha çok ilgimi çekiyor. Bunları araştırırken bu dönemde gördüğüm en güzel tarihsel arşiv ve anlatımı İbrahim Akgün’ün Yok Olmadan adlı YouTube kanalında gördüm. Kendisi fotoğraf sanatını da kullanarak , mekansal ve toplumsal hafızaya ışık tutacak şekilde eski binalarda videolar çekiyor. Bu videoları izlerken yer verdiği fotoğraf karelerine ve orada yaşayanların sesinden mekanın hikayesini dinlerken siz de o dönemin içine dalıveriyorsunuz. Sanki Paris’te Gece Yarısı filmi gibi. İbrahim Bey’in yapmış olduğu bu videolar bir belgesel tadında. Mekanın içinde özel bulduğu yerleri hem fotoğraflarını çekerek hem, mekanın içinde yürüyerek ağır ağır çektiği videolar ile iki arşivlemek tekniğini birleştirip bize zamanda bir yolculuk yaptırıyor. Özellikle restorasyon yapan mimarlar için ciddi bir arşiv oluşturuyor diyebilirim. Onun çektiği mekanlar ve anlatanların hikayeleri üzerine birçok öykü bile yazabilirsiniz. Bu tarz kaliteli işleri bulup günümüzdeki video ve fotoğraf çöplüğünden çıkartmak bazen zaman alıyor. Doğru bilgi ve izlenmeye değer anlatılar topluluğuna ulaşana kadar hepimizin yanlış içeriklerde vakit kaybettiğine eminim.
İnsanlık durağan zamanın ruhunu çalarak çıktığı fotoğraf serüveninde, video ve sinema ile hareketli anların gerçekliğinde yaşıyor. Artık hızlıca tükettiğimiz saniyede milyonlarca karenin çekilip, kaydedildiği günümüz teknolojisinde yavaşlık mı arıyoruz yoksa hayatın gerçekliğini mi? Tartışılır. 19. Yüzyıldan günümüze kadar gelen bu belgeleme, anı ölümsüzleştirme ve kaydetme serüveni daha da gelişerek devam edecek. Hepsi toplumsal hafızanın birer belleği aynı zamanda geçmişten geleceğe bir umut belki felaket olarak aktarılacak tarihimizin en büyük kayıtları olarak kalacaklar.