1967 yılında yaşanan "6 Gün Savaşları" adeta bir dönüm noktasıydı. İsrail, Ürdün, Suriye ve Mısır'a ani bir saldırı başlatarak bor savaş başlattı.

Savaşın sonucunda, Mısır'ın Sina Yarımadası, Ürdün'e bağlı Doğu Kudüs ve Gazze, Suriye'nin Golan Tepeleri İsrail tarafından işgal edildi. Ancak en çarpıcı sonuç, Kudüs'ün İsrail tarafından işgal edilmesiydi. İşgalin üzerinden yıllar geçse de, hala her din ve devlet için uğrunda yüzlerce yıldır savaşlar verilen Kudüs'ün, 10 Mayıs, "Kudüs Günü" olarak kutlanması, gerginliğin azalma ihtimalini ortadan kaldırıyor. 

İsrail, 1967'den beri Filistinlileri çeşitli yollarla tahliye etmek ve yerlerine Yahudi yerleşimcileri yerleştirmek için çaba gösteriyor. 

Bu çabaların bir yönü "Gaiplik Yasası" adı verilen bir politikayı içerir. 

1950'de İsrail parlamentosu Knesset tarafından kabul edilen bu yasa, 1948 Savaşı sonrası Filistin içindeki veya dışına göçmüş Filistinlileri kapsar. İsrail, bu yasayla sahipleri göç etmiş arsa veya gayrimenkulleri "Yahudi sahipleri olduğu iddiasıyla" ele geçirir. 

Bu durum, Filistinlilerin topraklarından uzaklaştırılmasına ve yerlerine Yahudi yerleşim birimlerinin inşasına yol açar.

İsrail-Filistin gerginliği, özunde çok daha farklı manalar barındırıyor olsa da sebepler tablosunda 1947'de BM Genel Kurulu'nun Filistin topraklarının Yahudiler ve Araplar arasında bölünmesini önerdiği planla başlamıştı. 

İsrail'in 1948'deki bağımsızlık ilanı, büyük bir çatışma dalgasını tetikledi. 

İsrail, bu dönemde komşu Arap ülkeleriyle arasında başlayan savaşlarda topraklarını genişletti ve bu durum ileriki yıllarda da devam etti. 

İsrail'in askeri üstünlüğü, topraklarını genişletme yani işgal politikalarını daha da güçlendirdi.

1977-1987 yıllarında Likud Partisi yönetimindeki İsrail hükümeti, Yahudi yerleşim birimlerinin genişlemesi adına işgale ivme kazandırdı.

Özellikle Batı Şeria ve Doğu Kudüs çevresinde yoğun bir Yahudi yerleşim birimi inşası programı başlatıldı.

Bu programın hedefi, Yahudi yerleşimlerinin Batı Şeria'da bir milyon kişiye ulaşmasını sağlamaktı.

Böylelikle Yahudi Nüfus etkinliği Filistinlilerin saf dışı kalmasını sağlayacaktı. 

1990'larda İsrail hükümeti, 1967 sınırlarını kabul etmediğini duyurarak Batı Şeria'da Yahudi yerleşim alanları inşa etme planına hız verdi. 

Bu süreçte, İsrail bölgedeki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin birbirleriyle ve diğer İsrail kentleriyle ulaşımını sağlamak üzere Batı Şeria'nın iç bölgelerinden geçen "güvenli" yollar inşa etti. 

Eski İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un 1996'da yaptığı "Batı Şeria'nın her tarafında yerleşim birimi inşa etme" çağrısıyla, Yahudi yerleşim yerleri doğrudan Batı Şeria'nın iç bölgelerinde de inşa edilmeye başlandı.

Bu hızlı yerleşim genişlemesi, İsrail'in sınırları ve bölge politikaları üzerinde büyük etkiler ortaya çıkardı.

Ortadoğu’nun kanun tanımaz hukuk bilmez şımarık çocuğu İsrail, 1967 sınırlarını kabul etmediğini açıkladı ve bu durum İsrail-Filistin çatışmasının alevlenerek bugünlere gelmesinin sebeplerinden biri oldu. 
Ayrıca, uluslararası arenada İsrail'in yerleşim politikaları sembolik eleştirilerin peşine geçemediğinden, bölgedeki gerginliği daha da artırıyor.

İsrail-Filistin gerginliği, tarihsel kökenlerinden günümüzdeki etkilere kadar derinlemesine incelendiğinde söz konusu gerginliğin iki devlet arasında olmadığı aslında İslam ve Siyonizm mücadelesi olduğu anlaşılıyor. 

Müslüman ve hatta İslam Devleti olan Osmanlı Döneminde bugün her fırsatta Terör ile yanyana anılmaya çalışılan Müslümanlığın insan ve mazluma olan hassasiyeti dikkate alınarak , İsrail-Filistin gergisinin derinlemesine anlaşılması için yaşanan olayları gözden geçirmek gerekiyor. 

Osmanlı İslam Devleti'nin Yahudilere yardım ettiği dönemler, dikkate değer bir konudur. Zira bu konu iki yüzlü devletlerin samimiyetsizce dahil olduğu mülteci meselesinin aslında nasıl olması gerektiğinin Müslümanca cevabını içermektedir. 

İsrail, 1492 yılında İspanya'dan kaçan Yahudilere sığınmaları için Osmanlı İslam Devleti'nden yardım istedi. 

Osmanlı İslam Devleti, bu dönemde Yahudilere yardım etti ve onlara sığınak sağladı. 

Ancak, tarihte yaşanan bu yardımın İsrail'in bugünkü politikaları ile nasıl çeliştiğini düşünmek şaşırtıcıdır.

Ayrıca, Rusya'dan gelen Yahudi göçmenlere yardım ettiği için Osmanlı Hükümeti'ne dua edenlerin bugün İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda büründükleri sessizliğin nasıl bir ihanet olduğu da dikkatlerimizden kaçmaması gereken başka bir gerçektir. 

Bu tür olaylar, Osmanlı İslam Devleti'nin tarihsel olarak Yahudilere yardım ettiğini ve onlara İslam'ın sığınabilecekleri güvenli bir liman olduğunu gösterirken, İsrail'in bu tarihi gerçeği unuttuğu veya göz ardı ettiği açıktır. 

İsrail-Filistin gerginliği, sadece bu iki taraf arasındaki bir sorunla sınırlı değildir. 

Bölgenin uluslararası ve küresel oyuncuları da bu gerginliği etkileyen önemli faktörlerdir. 

Amerika Birleşik Devletleri, Orta Doğu'da İsrail'e yakın bir müttefik olarak öne çıkar ve bu ilişki gerginliği daha da karmaşık hale getirir. 

İsrail-Filistin gerginliği, uluslararası toplum için uzun süredir çözülemeyen bir sorun olarak görülüyor ancak bu sorunun çözümü taraflı olduğunda mümkün olacağı için Uluslararası toplumu kör sağır ve dilsiz olmaya itiyor.

Bu karmaşıklığın asıl sebebi yine karışıklık çıkaranlar yani insan hakları ve hukuk konusunda taraflı tutum ve tavır sergileyenlerden başkası değil. 

Siyonizm ideolojisi, Yahudi bir devletin kurulmasını savunurken, İsrail devletinin kuruluşu bu ideolojinin bir sonucu olarak ortaya çıktı. 

Ancak, tarihsel olarak İsrail devletinin kuruluş süreci ve sonrasındaki politikaları Hitler dönemindeki zulme benzer uygulamalara dönüştü. 

Hitler'in Yahudilere yönelik soykırımı tarihin en karanlık sayfalarından biridir ve 6 milyondan fazla Yahudi'nin ölümüne yol açtığı bilinmektedir. 

Hitler'in vahşetinin, İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda savaşın galibi olan müttefik devletler tarafından ortaya çıkarılmasının ardından, dünya çapında büyük bir infial yaratması anlaşılabilir bir durumdur. Ancak, İsrail-Filistin gerginliği tarihinde, İsrail'in kuruluşu ve sonrasındaki politikaları, Filistin topraklarında yaşayan Arap nüfusuna yönelik zorla yerinden edilme, mülteci durumları ve katliamlar içerir. 

1948'de gerçekleşen Deir Yassin Katliamı ve 1967'de Sabra ve Şatila katliamları, bu trajik olaylara örnek teşkil eder.

Hitler'in zulmünün boyutları ve sonuçları benzersizdir ve özgün bir tarihsel bağlama sahiptir. Ancak, İsrail-Filistin gerginliği bağlamında, Filistin halkının yaşadığı trajediler ve İsrail'in uyguladığı politikalar da ciddi insan hakları ihlallerine yol açmıştır. Hitler mirası bir İsrail ile dünya başbaşa kalmıştır. 

Filistin, tarihsel olarak uluslararası alanda sınırlı bir sahiplenmeye tabi tutulmuştur. 

Mart 2004'te Filistin ve İslam âleminin sembol ismi haline gelmiş olan Şeyh Ahmet Yasin'e yönelik hunharca saldırılar ve sonrasında yaşanan siyasi kayıtsızlık, İsrail'in Birleşmiş Milletler nezdinde kınanmasını engelleyen ABD'nin vetosu ve Arap Birliği'nin Tunus görüşmelerinin iptali, 
Filistin meselesinin bir kez daha unutulduğunu göstermiştir.

Filistin, uluslararası camiada yetersiz bir destek görmekte ve bu, Filistin halkının yaşadığı sorunların çözümü için bir engel teşkil etmektedir. 

Bu durum, İsrail-Filistin gerginliğinin devam etmesine ve Filistinli halkının haklarının ihlal edilmesine yol açmaktadır. Son yaşanan gelişmeler ise bu gerginliğin ne kadar acımasız bir boyutta yaşandığını bir kez daha gözler önüne sermektedir. 

Hamas'ın silahlı kanadı olan İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın İsrail'e karşı başlattığı "Aksa Tufanı" adlı kapsamlı saldırının ardından, Gazze'deki çatışmalar şiddetlenmeye devam ediyor. İsrail, Gazze'ye yönelik saldırılarını artırıyor ve abluka altındaki bu bölgeye su, elektrik, gıda ve diğer temel hizmetleri kesme kararı alıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı Genel Komiseri Philippe Lazzarini, Gazze'deki su kaynaklarının tükenmesinin 2 milyondan fazla insanı risk altına soktuğunu belirtti. Gazze'ye insani yardım malzemesi ulaştırılmasına izin verilmemesi, krizi daha da derinleştiriyor.

Gazze Şeridi'ndeki Ürdün sahra hastanesi, İsrail'in yoğun saldırıları ve kesilen yollar nedeniyle hizmet dışı kaldı. Sadece bu hastane değil, Gazze'deki diğer sağlık tesisleri de benzer sıkıntıları yaşıyor. 

Bu durum, bölgedeki sağlık hizmetlerinin ciddi şekilde aksamasına ve sivillerin yaşamını tehlikeye atmasına neden oluyor.

Katar, İsrail'in Gazze Şeridi'nde yaşayan insanlara evlerini terk etmeleri yönündeki zorlayıcı taleplerine karşı çıkıyor. 

Katar Dışişleri Bakanlığı, Gazze Şeridi'ndeki ablukanın kaldırılması ve uluslararası insancıl hukuk kurallarına uyularak sivillerin korunmasını talep ediyor. 

Bu, sivil halkın yaşadığı acının uluslararası boyutta duyulması ve yardım elinin uzatılması gerektiğini vurguluyor.

Lübnan'ın güneyinden İsrail'in sınırdaki bazı askeri noktalarına yapılan saldırılar sonucunda İsrail, topçu atışlarıyla karşılık verdi. 

Bölgedeki bu gerginlik, İsrail-Filistin gerginliğinin yayılma potansiyelini gösteriyor ve komşu ülkeleri de etkileyebilir.

Hamas'ın silahlı kanadı olan İzzeddin el-Kassam Tugayları, İsrail'in son saldırılarında elinde tuttuğu esirlerden 9'unun öldüğünü açıkladı. 

Bu tür insan hakları ihlalleri ve sivillerin hedef alınması, gerginliği daha da tırmandırıyor.

Birleşmiş Milletler (BM) Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı, Gazze'deki tesislere sığınan sivillerin korunmasını talep ediyor. Sağlık personelinin ve hasta-yaralıların korunması, bu zorlu dönemin en önemli gerekliliklerinden biri olarak öne çıkıyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Gazze'ye "kara harekatı" sinyali vermesi, gerginliğin daha da artabileceği endişesini doğuruyor.

Filistinli grupların ve İsrail'in karşılıklı saldırıları sonucunda hayatını kaybeden sivillerin sayısı giderek artıyor. 

Sivil halk, yaşadığı dehşetin ve şiddetin mağduru olmaya devam ediyor.

Gazze Şeridi'ndeki Ürdün sahra hastanesi, İsrail'in saldırıları ve buraya giden yolların kesilmesi nedeniyle hizmet dışı kaldı.

Katar, İsrail'in saldırısı ve ablukası altındaki Gazze Şeridi'nin kuzeyinde yaşayanlara, evlerini zorla boşatmaları çağrısına tepki gösterdi.

Katar Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, "Kardeş Filistin halkını Gazze Şeridi'nden zorla çıkarmaya yönelik girişimleri kesin bir dille reddediyoruz. 

Gazze Şeridi'ndeki ablukanın kaldırılması ve uluslararası insancıl hukuk uyarınca sivillere tam koruma sağlanması çağrısında bulunuyoruz" değerlendirmesinde bulunuldu.

Lübnan'ın güneyinden İsrail'in sınırdaki bazı askeri noktalarının hedef alınması üzerine, İsrail topçu atışlarıyla karşılık verdi. Gazze'de Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, İsrail'in son 24 saatteki saldırılarında, tuttukları esirlerden 9'unun öldüğünü duyurdu.

Kassam Tugaylarından yapılan açıklamada, İsrail'in düzenlediği saldırılarda, esirlerin bulunduğu bir noktanın da hedef alındığı aktarıldı.

Açıklamada, hayatını kaybeden 9 esirden 4'ünün yabancı olduğu bilgisi verildi.

BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı, İsrail'e Gazze Şeridi'ndeki tesislerine sığınan tüm sivillerin korunması çağrısı yaptı.

İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı'nda bir evi hedef aldığı saldırıda, en az 20 kişinin öldüğü, 80 kişinin yaralandığı bildirildi. Filistin Sağlık Bakanı Mey el-Keyle, İsrail'in saldırılarında 28 sağlık çalışanının öldüğünü ve onlarcasının yaralandığını belirterek, uluslararası topluma sağlık personeli ile hasta ve yaralıların korunması çağrısında bulundu.

İsrailli gazeteci Oren Ziv, Hamas üyelerinin "bebeklerin kafasını kestiği" yönündeki yanlış iddiaların, İsrail ordusunun Gazze'de işleyeceği savaş suçlarını "meşrulaştırmak" için kullanılacağını belirtti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, abluka altındaki Gazze Şeridi'ne yönelik, "kara harekatı" sinyali vererek, "Bir sonraki aşama geliyor." ifadesini kullandı.

İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Şebaa beldesine düzenlediği saldırıda 2 sivil hayatını kaybetti. "Gazze halkı göç etmeyecektir" Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, İsrail'in yoğun saldırıları ve ablukası altındaki Gazze'den Filistinlilerin topraklarından çıkmayacağını ve Mısır'a göç etmeyeceğini söyledi.

Heniyye, paylaştığı video mesajında, İsrail ordusunun Gazze'ye yönelik saldırılarına rağmen Filistinlilerin topraklarını bırakmayacaklarını vurgulayarak, "Gazze halkı toprağına kök salmıştır, vatanına sımsıkı bağlıdır, toprağını terk etmeyecek, göç etmeyecektir" diye konuştu.

Gazze'den Mısır'a göç olmayacağını vurgulayan Heniyye, "Mısır'daki kardeşlerime şunu söylüyorum; bizim kararımız topraklarımızda kalmaktır. Gazze'den Mısır'a göç olmayacak" dedi.İsrail güçlerinin işgal altındaki Batı Şeria'da gerçek mermiyle hedef aldığı Filistinli çocuk hayatını kaybetti.

Filistin Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamada, Batı Şeria'nın Tulkerem kentinde işgal güçlerinin açtığı ateş sonucu ağır yaralanan 16 yaşındaki Muhammed Rifat'ın hayatını kaybettiği belirtildi. Bakanlık, Gazze merkezli Filistin’de İsrail şiddetinin başladığı 7 Ekim'den bu yana Batı Şeria'da öldürülen Filistinlilerin sayısının 55'e yükseldiğini bildirdi.İsrail ordusu, Gazze Şeridi'ne yönelik hava, deniz ve karadan "koordineli" saldırı hazırlıklarının tamamlanmak üzere olduğunu duyurdu. Lübnan Hizbullahı, İsrail işgali altındaki Şeba Çiftlikleri bölgesinde İsrail'e ait bir gözetleme merkezine saldırı düzenlendiğini duyurdu.

Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, 7 Ekim sabahı İsrail'e "Aksa Tufanı" adıyla kapsamlı saldırı başlatmıştı. Gazze'den İsrail yönüne binlerce roket atılırken, Filistinli silahlı gruplar Gazze-İsrail sınırındaki Beyt Hanun-Erez Sınır Kapısı'na baskın düzenleyerek burayı ele geçirmişti. Silahlı gruplar daha sonra buradan İsrail içindeki yerleşim yerlerine girmiş, İsrail ordusu da onlarca savaş uçağıyla Gazze Şeridi'ne saldırı başlatmıştı. Gazze'den düzenlenen saldırılarda 1300 İsrailllinin öldüğü, 3 bin 436 İsraillinin yaralandığı aktarılmıştı. Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail'in saldırılarında Gazze'de 724’ü çocuk, 458’i kadın 2 bin 215 kişinin öldüğünü, 8 bin 714 kişinin yaralandığını duyurmuştu.Batı Şeria'da da İsrail güçlerinin ve Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında 55 Filistinlinin öldüğü, yaklaşık 619 kişinin yaralandığı belirtilmişti. İsrail'in saldırılarında ayrıca Gazze'de 9, Lübnan'da ise 1 gazeteci yaşamını yitirmişti.

Söz konusu Müslümanlar olduğunda, insan hakları ve hukuk savunucularının sessiz kalması, iki yüzlü politikaları ve iki yüzlü tavırları, dünya genelinde Müslümanlar arasında birlik eksikliği Filistin'i ölüme terk etmemizin sebebi oluyor. 

Ancak kimse unutmamalıdır ki, bu zulüm ve zorluklar sadece FİLİSTİN 'i etkilemekle kalmaz, aynı zamanda küresel bir boyuta ulaşacaktir. 

Yani bugün Filistin'deki acıya verdiğimiz tepki, geleceğimizle yakından ilişkilidir.

Bu nedenle, insan hakları ve hukuk savunucuları, siyasi liderler ve dünya toplumu, özellikle Müslümanlar artık bu zulme dur diyecek adımları atmalıdır.

Mustafa Akif EKŞİ

STH Derneği Genel Başkanı