Azmin elinden hiçbir şey kurtulmuyor. Hayatta her şey mümkün, yeter ki isteyin. Bunun en iyi örneklerinden biri Necdet Turhan. Türkiye’nin ilk görme engelli dağcısı ve milli atleti.

1957 Doğumlu, Bursa’ da yaşıyor. Gözlerini 23 yaşında geçirdiği bir rahatsızlık sonucu kaybediyor. Ama olumsuz bir şeyden bahsettiğimi sanmayın bu durum onu farklı ve yaratıcı kılıyor. Çok zengin bir iç dünyası var, öyle ki azmi ve inancı ders verir nitelikte. Engellilerin yapamayacağı yok ona göre…  Odtü’yü onur derecesi ile bitiriyor, beş kıtada beş maraton ve beş zirve projesi hazırlıyor ve tamamlamayı başarıyor... Tam bir doğa sevdalısı dağlarda farklı bir şey var onun için, gerçek senfoni orada. “Kendimi dağlarda özgür ve mutlu hissediyorum” diyor ve tırmanışların sonunda açtığı pankartta yaşam felsefisini şu sözleriyle yansıtıyor; YAŞAMI SEVMEK İÇİN YÜREK, BAŞARMAK İÇİN EMEK GEREK… DAĞA GÖZ DEĞİL YÜREK TIRMANIR!

A077A73C 2F42 429D 968F Db390D1D4735

Spor aşkı çocukluk yıllarından mı? 

Hayır, Odtü yıllarından, görme engelli olmam sonrasında Odtü’yükazanmıştım. Üniversitede okurken spora tam olarak başladım ama ergenlik yıllarımda yani gördüğüm  dönemde   doğaya çıkma merakım vardı. Dağlara tırmanırdım, Uludağ’ın derelerine gider alabalık tutardım, kendi geliştirdiğim izcilik tarzı bir şey vardı bu manada. 

Peki doğuştan görme engelli değilsiniz bir insanın sonradan gözlerini kaybetmesi daha zor bir durum olmalı, neler yaşadınız bu süreçte, nasıl atlattınız? 

İşin doğrusu bir travma yaşamadım. 23 yaşındaydım kornea  rahatsızlıklarım oluştu. Geçirdiğim bütün ameliyatlar negatif sonuçlandı. En son Ankara’da Gazi Hastanesi’nde bir kornea nakli oldum oda başarısız oldu ve ışığı kaybettim. Yıl 1987 Körler Rehabilitasyon Merkezine gittim orada bana sosyal servisteki bir Psikolog sordu yaşadığınız travma ne kadar sürdü diye, öyle bir süreç yaşamadım dedim. Fakat şaşkındım yani travma depresyon değil de şaşkınlıktı yaşadığım. Şimdi daha önceden gören bir insansınız yeni bir  yaşamla tanışıyor,ciddi bir fiziki değişiklik yaşıyorsunuz. "Körlük nedir, ben şimdi neyim, bu nasıl bir haldir" aynen  bunlardı kendi kendime  söylediklerim. Şaşkınlık yaşıyordum bu anlamda.  İçine girdiğim bu süreci ilk başlarda anlamlandıramıyordum daha sonra aştım bunları. Yeni yaşamıma alışmakta bilhassa Ankara’da Körler Rehabilitasyon merkezine gitmemin büyük yararı oldu.

60F4Efc1 2Db3 47E5 Ac68 5C14C695D9Ce

Herkesin kolay aşabileceği bir durum değil sizinkisi… Sonrasında liseyi dışarıdan bitirip, hayatınızın dönüm noktası olan Odtü’ ye girdiniz ve 1994 Yılında onur derecesiyle bitirdiniz. Nasıl yapabildiniz tüm bunları? 

Zannederim yapıp başardıklarım kişilik özelliklerimden kaynaklı. Aslında geriye dönüp baktığımda bende hayret ediyorum o dinamizm nerden, nasıl geldi diye. Odtü’de genellikle arkadaşlarımın okuduğu,kayıt yaptığımız müzik kasetlerini dinleyerek çalışıyordum, zaten üniversite sınavına da  kasetlerden çalışıp girdim. Odtü ağır bir okul İngilizcem yetersiz, özellikle hazırlıkta boynumdan kaynaklı baş ağrılarım vardı, İngilizceden çok zorlanıyordum. O zamanlar olanaklar çok zordu, görme engelliler için kabartma ders kitapları yoktu, çok zorlandım ilk yıl ama daha sonra zorlukları atlattım. Kulvarı terk etmedim yürüdüm, gece gündüz çalıştım İngilizcemi toparladım. 

SPOR OCAĞI ODTÜ 

ODTÜ sayesinde de dağcılık ile tanıştınız. 

Odtü benim için çok önemli, 20. yıl mezuniyet madalyamı gönderdiklerinde çok duygulandım. Şuan yaşamımın ana bileşenlerinden bir tanesi spor ve dağcılık. Odtü’de dağcılık ile tanıştım. İsteyerek gittim dağcılık koluna çünkü gördüğüm yıllarda, ergenlik dönemimde özellikle hep dağlardaydım. Bu yüzden dağlara çok büyük özlem duyuyordum anlatılır gibi değil, geceleyin yattığım yerden o gezdiğim yerleri, dereleri, pınarları, yaylaları düşünürdüm, o motivasyonla Odtü’de dağcılık koluna gittim, nasıl dağcılık yapılacağını yöntemimin ne olacağınıda bilmiyordum. İlk başlarda sorunlarla karşılaştım. Süreç içinde aşama aşama sorunları çözdük dağlara tekrar döndüm. Odtü benim için bir spor ocağı oldu.

Sorunlar dediniz de, dağcılık kolunun ilk yıllarında tırmanışlara götürmemişler sizi. 

Evet öyle oldu. Ancak Odtü dağcılık kolundaki   arkadaşların  çekinceli davranmaları doğal bir tutumdu aslında, zira daha önce dağcılık yapmak isteyen bir görme engelli olmamış.

Peki onların bu tutumu sizi hiç yıldırma noktasına getirmedi mi? 

Çok ilginç ben bunu birçok yerde de söyledim ben alıngan bir kişiliğe sahibim alınganlık yaparım ve geri çekilirim. Bir şey beni çekti herhalde orada alınganlık yapmadım. 

O duygu ağır basmış olmalı, dağlara olan özlem.

Beklide, büyük ihtimalle bakın çok güzel söylediniz ben bunu daha önce düşünmemiştim demek ki alınganlığımı dağlara duyduğum özlem bastırdı ve ben ayrılmadım koldan. İlk yıl 2 etkinliğe gittim Elmadağ ve Işık dağı sonra diğer etkinliklere almadılar. Ama ben kenara çekilmedim düzenli koşu antrenmanlarına katıldım ve bu şekilde arkadaşlar beni tanımış oldular. Sonrasında tabiî ki sorunlar oldu kaya tırmanışlarında mesela, eğitmen arkadaşlar beni yine götürmek istemediler ama ben giderdim konuşurdum gruptaki eski dağcı arkadaşlarla, beni götürmüyorlar yardımcı olun der kulis yapar o şekilde hallederdim. Yılmadan o sorunları aştım.

0Ab421Ee Cba1 41De A902 65Bcb5Be4F70

Dağcılık gören bir insan için bile tehlike arz ederken görme engelli birisi için daha zor bir durum, herhangi bir formülünüz var mıydı tırmanışta? 

Tırmanıştaki formülüm ellerimde iki  kayak batonu oluyor ve çan sesini takip ediyorum. Ayrıca Temel dağcılık eğitimlerimi aldım. Aslında düşününce benim asıl yöntemim dağlara yoğunlaşmaktı. Hissettiğim yoğunlaştığım zaman daha başarılı oluyordum. Çok ilginçtir çıkışlar benim için inişlerden daha kolaydır, bilhassa çıkışlarda yoğunlaşabilirsem  önde giden   arkadaşımın  tuttuğu  çan sesine, ayağımı bastığım yerlerde sanki ayaklarım görüyor gibi mesela bir taşa basıyorum o taşı görüyor hissediyordum. Bence bunun sebebi yoğunlaşmamdı eğer yoğunlaşamaz isem risk oluşuyordu. Çünkü onu da yaşadım kafam dağınık olmayacak yoğunlaşacağım. Birde dağları anlattırırım, mesela bir rotadan çıkacağız arkadaşlar bana diyorlar ki bak Necdet şurada şu var burada bu var. Bir genel manada dağı anlattırıyorum birde özel manada gideceğimiz rotayı anlattırıyorum, onlar anlattıkça benim zihnimde fotoğrafları oluşuyor. 

Çan sistemini siz mi keşfettiniz? 

Evet kendim buldum. Hiçbir şey bilmiyordum Ilgaz’a gittim.Özel bir etkinlikti orda ana kamp yerinde bir arkadaşla kaldık, o arkadaş bir filmde görmüş görme engellilerin ses ile yönlendirilebildiğini bunu bana anlattı. Ilgaz dağında yerde hafif kar var arazi yayla tarzı, arkadaşım bana Necdet şimdi bak dedi bir odun kırdı verdi, ben sana sesleneceğim sesime gel dedi uzaklaştı, o bana seslendi ben ona doğru yürüdüm o seslendi ben yürüdüm baktım benden ayrılıp giderken karda ayak seslerini duyuyorum, Murat dedim sen bana seslenme ben seni ayak seslerinden duyup geleceğim ve onu karda ayak seslerini duyarak takip edip tırmandım, daha sonra o şekilde indim yine ayak seslerini takip ederek ama çamurda ayak seslerini duyamıyordum. Daha sonra değerlendirdim ne yapayım her yerde ses verecek bir şey bulmalıydım bir çan olabilir dedim ve çan sesini ve iki kayak bastonunu kullanmaya başladım böylelikle benim yöntemim doğmuş oldu. Beydağları geçişimde iyice oturttum bu yöntemi ve arkadaşlarım çok duygulandılar başarabilmemden dolayı. 

KLİMANJERO VE AĞRI 

Tırmanışlarınız arasında Kilimanjaro ve Ağrı Dağı zirveleri var, nasıl deneyimlerdi sizin için? 

İkisi de  zor deneyimlerdi. Yıl 2002 Ağrı Dağı zirvesine çok fırtınalı bir havada ulaştık 5000 metreden sonra buzul vardı kramponları taktık ip birliği içine girdik birbirimize bağlıyız emniyet kemerlerimiz var, çok sert bir  rüzgar var ben çan sesini duyamıyorum o ipin yönlendiriciliği ile hareket ediyorum çok çetin koşullardı. Zirveye ulaştık ama çok az kaldık o sert hava nedeniyle. Aşağıya ana kamp yerine indim çok mutlu oldum ve orada ağladım. Çok duygulandım o zirveyi gerçekleştirdiğim için ve ben orada dağcılığın ne anlama geldiğini öğrendim. Benim yaptığım ilk önemli zirve idi. Çok zorlu bir koşulda hem de. Bu arada şunu da söylemek istiyorum benim bütün bu dağlarda yanımda olan en büyük destekçim hem arkadaşım hem hocam Odtü Dağcılık Kolu Antrenörü Nevzat Öntaş, Ağrı’da da vardı diğer dağlarda hep yanımdaydı... Kilimanjaro ise, oda ayrı bir deneyimdi benim için. Yanlış hatırlamıyorsam 6 gün 5 gece kaldık orada, tırmanışta beş bin metre üzerindeyken rahatsızlandım ama ona rağmen bırakmadım geri dönmedim. Yerel rehberlerimiz David ve Ernest ile birlikte gidiyoruz,Nevzat Öntaş da var. Çok zorlandım yükseklik hastalığı yaşadım sesim kısıldı el koordinasyonumu kaybettim ona rağmen yapmamam gereken bir şey yaptım, inat ettim ve geri dönmedim orada hastalığım daha da ilerleyebilirdi aslında… Sonrasında zirveye ulaştık, 5.985 metre Kilimanjora zirvesi, müthiş bir duyguydu. Birde zirvenin en güzel yanlarından biri 2 pankart açtık benim dağlara ve yaşama bakış açımın sloganları; “Yaşamı sevmek için yürek, başarmak için emek gerek. Dağa göz değil yürek tırmanır”. Birde Türk bayrağını ve Odtü  flaması'nı açtık. Benim için çok önemliydi tüm bunlar. Zirve noktasında fotoğraflar çekildik. Görme engelliyim ama fotoğraf çektirmeyi de çok seviyorum, sonrasında onları anlattırmak çok iyi geliyor bana. 

YAŞAMI YÜREĞİNDE HİSSEDEBİLMEK 

Peki son olarak tüm bu yaşadıklarınız itibarıyla, neydi size yılların öğrettiği? 

Bana yılların öğrettiği şuydu herhalde; aslında insan çok şeyi başarabilir yeter ki potansiyelinin farkına varsın ve onu heba etmesin çünkü pek çok insan potansiyelinin farkında değil ve onu değişik nedenlerle heba ediyor. Yaşamı yüreğinde hissedebilirse sonrasında mücadele verip emek de verirse bence insanlardaki o potansiyel ortaya çıkabilir her şeye rağmen. Bu   ifade bence eski değimle hamasi bir söylem değil, herkes   olumlu  potansiyelini  ortaya çıkartabilir, yeter ki mücadele etsin yaşamı yüreğinde duyumsasınlar, bunu gösterdi yıllar bana. Ben aslında geriye dönüp baktığımda kendime hayret ediyorum. Bana diyeceklerdi ki, Necdet sen Odtü’ye ilk tercihinle kazanıp gideceksin, derece ile bitireceksin orda dağlara döneceksin, 5 kıtada  Beş Maraton Beş  Zirve Projen  olacak. Tanzanya’dan Ernest’i ve David’i tanıyacaksın, bir sürü ülkede eşin dostun olacak Sidney’e gideceksin, orada Aborjinler ile fotoğraf çektireceksin bunlar inanılır şeyler değildi benim için. Özetle şunu diyebilirim, insanlar kendi potansiyellerinin bilincinde olduktan emek de verdikten sonra pek çok şeyi başarabilirler. Yeter ki umutlarını kaybetmesinler... 

Necdet bey esas olarak yüreyiğle görüyor, yaşamı kalbiyle hissediyor... Hayatın sert yüzüne çarpmış fakat dağılmadan yola devam etmeyi başarmış. Azmiyle asıl engelin yüreklerde olduğunu kanıtlar gibi…