Diploması, Devrimler Tarihi, Ulusal Hedef, Uluslararası Strateji ve Güvenlik Politikaları ile ilgili tek bir makale bile okumamış şeriatçısı, laiği, Ülkücüsü, Kürtçüsü, seküleri konuşuyor, yazıyor…
Fakat iyi niyetle de olsa, herkes kendi açısından ve kendi hevasından konuşuyor. Haliyle saçmalık dizi filmlerinin ardı kesilmiyor.
Sayın Fidan’ın da Sayın Kalın’ın da Colani ile görüşmesi takdire şayandır. Hatta Suriye’deki grupların tamamıyla yani “olası yeni komşularımızla” da görüşmelidir… Bu olağan ve olması gereken bir ilişkidir.
Suriye’de her inanç ve her etnisite dikkate ve ciddiye alınmalıdır. Küstürülmeden herbirinin çıkarını, devletimizin lehine yönlendirmek, büyük bir devlet olarak şiarımız olmalıdır.
Binlerce km uzaktaki vahşi kapitalizmin ve kanlı emperyalizmin Son Krallığı Amerika’dansa ya da Akdeniz’de (sıcak sularda) emelleri olan Yeni Çarlık Rusyası’ndansa, Türkiye’nin ve İsrail’in ADİL BİR ŞEKİLDE VE SURİYELİLERİ KORUMA TEMİNATIYLA doğrudan Suriye’ye müdahil olmasını daha makul buluyorum.
Türkiye, Suriye’deki DEİST APOİZM etkisini; İsrail, Suriye’deki AŞIRI DİNCİLİK etkisini frenleyecektir. Böylece ya da bir şekilde denge korunabilecektir…
Ancak, İsrail’in Golan Tepelerini ilhak edinmesinin uluslararası geçerliliği olursa, Suriye’nin kuzeyindeki bazı noktaların da Türkiye’nin bir vilayeti (ya da Kuzey Kıbrıs modeli) gibi korunması ve kabul görmesi de mümkün olmalıdır. Mütekabiliyet Diplomasisi böyle olmalıdır.
20 Ocak 2025’le birlikte Trump’un tutumu, söylemleri ve hedefleri; Suriye’deki başta Kürtler olmak üzere tüm grupları olumlu ya da olumsuz olarak doğrudan etkileyecektir. Ancak biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, on milyonlarca Kızılderili’yi katlederek kurulan bir devletin niyetini değil, kendi ulusal çıkarlarımızı ve sınır güvenliğimizi esas alarak hareket etmeliyiz.
Her şeye ve herkese rağmen, başta kendi milletimize ve tüm milletlere barış diliyorum.
Selam, Umut, Sevgi ve Dua İle…
KMA...