TFF, Türkiye'de en çok tartışılan yapılardan biri olmaktan maalesef kurtulamadı. Federasyon, Türkiye ve Futbol kelimelerinin bir arada olabildiği tek yer sanırım sadece logosu oldu. Şike, tarafgirlik, para, güç, rant, haksız rekabet gibi birçok kötü kavramla anılan bir yapı olarak hep aklımızda kaldı. Futbolun derin dünyası benim için birkaç derbiden ibaret olduğu için işin aslı öyle midir, değil midir bir fikrim yok. Ancak futbolun artık masum bir spor dalı olduğunu söylemek de çok güç.
Fikstüründen hakemine, derbisinden tribününe, biletinden karaborsasına, yayınından forma satışına kadar her alanı korkunç bir çekişme sahasına dönüştü. Holiganizme dönüşen taraftarlık yüzünden babası tarafından derbiye götürülmüş ve karşı takımın formasını giyen bir çocuk neredeyse linç edilir hale gelmiş bir rekabet düzeninden bahsediyor olmak çok acı olsa da bu gerçeği benimsemek zorunda kaldık.
Yakın zamanda TFF seçimleri oldu ve haklı ya da haksız şekilde çok fazla yıpranan Büyükekşi yönetimi yerini Hacıosmanoğlu ve yönetimine bıraktı. Bu değişimin ortamı yumuşatacağı düşünülürken henüz koltuğuna oturmadan gerginlik pompalanmaya başlandı. Ben iç dinamikleri bilmem lakin bildiğim bir şey var ki mizacı sert bir başkan göreve geldi. Birkaç gündür takip ettiğim mecralarda kavgacı Başkan, agresif Başkan gibi benzetmeler yerine mizacı sert demek istiyorum. Zira bazı yaşanmışlıklara şahidim ve bunu paylaşmayı zaruri bir kaygı olarak hissediyorum.
Başkan Hacıosmanoğlu’nun Üsküdar'a olan bağını hemen herkes bilir. Trabzonspor gibi futbolla yatıp futbolla kalkan bir şehrin kulüp başkanı iken de gelir giderdi. Trabzon nasıl bir kulüp şehri ise Üsküdar da mikro manada bu şekilde tasvir edilebilir. Üsküdar'ın çoğunluğu da Trabzonspor ile siyasi bazı sebepler yüzünden düşman ilan edilmiş Fenerbahçe taraftarıdır. Üsküdar, siyasetin, bürokrasinin, iş dünyasının en zirvesine ev sahipliği yaparken aynı zamanda Aziz Mahmud Hüdayi’nin, Abdulfettah El Bagdadi el Akri’nin de şehridir. Diğer yanda Said Nursi'nin ve Üstad Necip Fazıl’ın hapsedildiği Toptaşı cezaevini sınırlarında barındırırken, Beylerbeyi Sarayı'nda Abdülhamid Han'ın ruhaniyeti hala yaşıyor gibidir. Üsküdar her şeye alışkındır, Üsküdar hiçbir yapıya, şahsa, fikre şaşırmaz. Bir şey dışında… Sadece resepsiyonlarda gördüğü kulüp başkanları dışında.
Evet, hiç futbol kulübü başkanı görmemiştik bir vakit semah çayevinde taburede oturmuş sağa sola bakıp demli çayını yudumlayan Hacıosmanoğlu’na rastlayana kadar.
Hatırlar mı bilmem, ancak benim hafızamda net bir şekilde kazılı bir hatırayı paylaşmak istiyorum.
Taburede oturmuş çayını içerken bir grup genç bağırarak; "Başkan, burası Fenerbahçe tribünü, Başkan!" diye söylene söylene ilerliyorlardı. Agresif, kavgacı başkan yine o sert mizacı ile dönüp; "O zaman çayı ısmarlayın, madem deplasmandayız…" dedi ve sustu. Herkes susmuştu… Gençler ne olduğunu anlamadı, biz de çok anlamış sayılmazdık. Başkan çayını içti, hesabı ödedi, kalktı ve gitti. Biz birbirimize bakıp gülmeye başladık.
Bu olayın ertesinde birkaç vakit sonra bir gençlik iftarı organize edelim diye düşündük ve kimi davet etsek diye düşünürken bir arkadaş bu olayın kahramanlarından biri olduğunu anlatıp başkanı davet edelim dedi. Makul karşılandı ve başkanı iftara davet ettik. Biz iftarı Bağlarbaşı'nda verecektik. İftar saati yaklaştı, başkan ortalarda yoktu. Hayli gerildik. Sonra yanından bir arkadaş ile görüştük. Başkanın Üsküdar Meydanı'na geleceğini, orada karşılamak istersek karşılayabileceğimizi söyledi. Biz bu duruma bozulduk haliyle ama sonuçta kalkıp gelmişti, biz de ayıp olmasın diye karşılamaya indik. Beklentimiz o havalı hali ile iftar alanına gelmesi idi. Neyse biz meydanda beklerken şu anki değeri birkaç milyon Euro olan otomobili ile meydana girdi. Park yerine yanaştı. Kapıyı açtı yine o sert mizacı ile hepimize selam verdi. Üstünü başını toparladı. "E hani araba uşaklar?" diye sordu. Milyonluk arabası dururken bizim bindiğimiz arabayla gitmeyi tercih etmişti. Birçok siyasinin yıllarca geliştiremediği, defaatle dile getirmenize rağmen umursamadığı bir inceliğe temas etmişti. Orada bulunan, dolmuş parasını zor denkleştirip bazen bulamayıp zorlanarak organizasyonlara katılan gençleri rencide etmemek adına milyonluk aracı ötelere park edecek kadar yüreği mert bir adam olarak kaldı aklımızda. Kavgacı mıdır? Agresif midir? Bilemem, ancak bildiğim bir şey var ki; artık Türkiye'nin mizacı sert ama yüreği mert bir TFF Başkanı var…
Hayırlı olsun.