Öyle bir kuşatma ki; 1 Mayıs 1645 tarihinde Sultan İbrahim devrinde başlayıp, 5 Eylül 1669 tarihinde Sultan IV.Mrehmed Han devrinde sona eren yani kuşatmanın 24 yıl devam ettiği ve yaklaşık 200 bin askerrimizin şehit olduğu dünya savaş tarihinin en uzun kuşatmasıdır.
Tarihte Osmanlı Devletine Girit kadar pahalıya malolan başka bir fetih hareketi gerçekleşmemiştir. Girit'teki Kandiye Kalesinin Kuşatmasının dünyada bir örneği yoktur.
Girit'in stratejik önemi ne idi ki onu fethetmek için bu kadar mücadele edilmiş ve çok ciddi sayıda şehit verilmiştir ?
Girit; Osmanlı Devletinin Doğu Akdeniz'deki hakimiyetinin tam sağlanması için bir de kuzey Afrika'da bulunan topraklarımızdan Trablusgarp (Libya), Tunus ve Cezayir arasındaki kordonu sağlamak açısından önem arzetmekteydi.
Bu fetih neden bu kadar uzun sürmüştür ? Mutlaka bunun nedenini ciddi bir şekilde merak etmişsinizdir. Bu fetih hareketine başlandığında devlet o kadar büyük dert ve belâ ile karşı karşıya idi ki; Celali İsyanları devleti kasıp kavuruyordu.
Başka önemli bir neden ise; Venediklilerin Çanakkale Boğazını tıkamaları üzerine devrin Kaptan ı Deryası Girit için arzu edilen askeri yardım faaliyetlerinde bulunamıyordu.
Girit Serdarı Deli Hüseyin Paşa, doğru dürüst yardım gelmemesine rağmen Girit'teki Kandiye Kalesinin kuşatmasına yıllarca kararlı bir şekilde devam etti.
O sıralarda Limni ve Bozcaada'nın düşmesi üzerine payitaht İstanbul ile irtibat tamamen kopmuştu. Anlayacağınız bir taraftan burnumuzun dibindeki Adalar düşman eline geçiyor diğer taraftan Doğu Akdeniz'in Kıbrıs'tan sonraki en büyük Adasının Fethi ile meşgul olunuyordu. Celali isyanları ise bütün bunların bir cabası idi.
Silâhdarlıktan kaptanıderyâlığa terfi ettirilen Yûsuf Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu Girit’te Hanya civarında karaya çıktı ve elli dört gün süren bir kuşatmadan sonra Hanya Kalesi’ni fethetti.
Başlangıçta elde edilen bu başarılar büyük ümit verdi. Fakat Venedik’in Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alarak deniz yoluyla Girit’e kuvvet gönderilmesine engel olması yüzünden savaş uzadı ve Girit adası da “Devlet-i Aliyye’nin ta‘lîmhâne-i harbîsi” hükmüne girdi.
Ancak Bozca ve Limni adalarını zapteden ve Çanakkale Boğazı’nı abluka altına alan Venedikliler, denizlerde kazandıkları bu üstünlüğe rağmen Osmanlı Devleti’ni ne Girit adasının fethinden vazgeçirmeye, ne de güç bir durumda bulunan Girit’teki Türk kuvvetlerinin diğer kaleleri teker teker almasına engel olabildiler.
Hanya fâtihi Yûsuf Paşa’dan sonra Girit’teki kuvvetlerin başına getirilen Deli Hüseyin Paşa, sırf kendi gayret ve teşebbüsü ile giriştiği harekât sonucunda Kisamo, Apokorano, Granbosa ve Resmo gibi önemli birçok kaleyi ele geçirdi. Diğer taraftan Venedikliler bir yıl önce aldıkları Limni’yi ve Bozca’yı tekrar kaybettiler. Fakat savaş da Girit’te Kandiye kuşatması ile kilitlenmişti. Osmanlılar, Kandiye yakınında İnâdiye denilen büyük bir kale yaparak burayı baskı altında tutmaya başladılar.
Avusturya ve Erdel meselelerini istedikleri şekilde halleden Osmanlılar, çok uzayan ve büyük maddî ve mânevî kayıplara yol açan Girit savaşına kesin bir çözüm getirmek amacıyla Sadrazam Fâzıl Ahmed Paşa idaresinde büyük bir kuvveti adaya gönderdiler (1666). Fâzıl Ahmed Paşa’nın kumandası altında Osmanlı kuvvetlerinin iki buçuk yıl süren sıkı kuşatması, 9 Rebîülâhir 1080’de (6 Eylül 1669) imzalanan on sekiz maddelik bir teslim anlaşmasıyla sona
27 Eylül 1669 tarihinde de Osmanlı Devletinin Venediklilerle yaptıkları Antlaşma ile 24 yıllık savaş da böylece bitmiş oldu. Böyle çetin bir adayı ve kaleyi fethettiğinden dolayı Köprülü Fazıl Ahmet Paşa ya " Girit Fatihi " denildi. Aynı zamanda Uyvar, Podolya ve Kamaniçe'yi de fethettiği için oraların Fatihi olarak da adlandırıldı.
Girit; 1912 yılında elimizden çıkıncaya kadar 243 yıl Devlet i Âliye i Osmaniye'nin Doğu Akdeniz'de bir mülkü idi.
Duamız şudur ki; bütün şehitlerimiz ve özellikle de Girit şehidimizi minnetle şükranla ve rahmetle yâd ediyoruz. Mekanları firdevsi âla olsun inşaallah.
Selâm ve duâ ile...
Av. Mustafa TAŞBAŞI
Araştırmacı Yazar