Eli Kalem Tutan Kadınlar Yazmalı

Yeni bir güne, yeni bir yazıyla merhaba! Yazdığımız her şey hakikat olsun diyelim ve söze başlayalım.

Abone Ol

Hakkın karşısında hakkı savunurken, gerçekten neyi savunmamız gerektiğini biliyor muyuz? Adalet sistemimize bakınca, bu sorunun cevabı bulanıklaşıyor. İnsan, her duygunun bir karşılığı olmasını ister; ancak hiç kimse, kendi avcısına bilerek âşık olmaz. Avcı ise, kimin kalbini söküp kraliçesine sunacağını gayet iyi bilir.

Günümüzde, ekranlar aracılığıyla sergilenen şiddet ve kötülük, hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. Eskiden gizlenen kötülükler, artık aleni bir şekilde toplumun gözü önünde yaşanıyor. Oysa saf duygular, bir yadigâr gibi eski hatıralara gömülmüş durumda. Bilinçsizce kucakladığımız bu kötülükler, toplumun en masum bireyleri olan çocuklarımızı şiddete ve karanlık düşüncelere alet ediyor.

Biz kim miyiz? Çocuklarımız ayağımıza dolanmasın diye onları ekranların başına oturtan, kendi işleriyle meşgul olan aileleriz. Onlara bir “nasılsın” demeyi bile çok görüp, beyinleri şeytana tapanlarca yıkanan çocuklar yetiştiriyoruz.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da düzenlenen ve “satanist ayin” olarak tanımlanan bir konser, genç zihinler üzerinde olumsuz etkiler bıraktı. Bu etkinlikten yalnızca birkaç gün sonra, hayatlarının baharındaki iki genç kızımız, şeytana tapan bir kişi tarafından canice öldürüldü. Bu korkunç olay, toplumun vicdanında derin yaralar açtı.

İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil, yaşamlarının baharında karşılarındaki tehlikelerin farkında değillerdi. Onlar, “aşk” kelimesinin ardındaki gizli karanlığı göremeyen masum ruhlardı. Ancak geçmişte yaşanan travmalar ve ruhsal bozuklukları olan bir katilin hedefi oldular. Semih Çelik, hem İkbal’in hem de Ayşenur’un hayatlarını ellerinden alırken, karanlık zihninde daha önce yaşadığı acıları ve kaygıları da taşıyordu.

Bu korkunç cinayetler, sadece bireysel bir trajedi değil; aynı zamanda toplumun yüzleşmesi gereken daha büyük bir problemin yansımasıdır. Kadına yönelik şiddet, artık bir istisna olmaktan çıkmış, sistemsel bir sorun haline gelmiştir. Cinayetlerin ardından yapılan araştırmalar, katilin daha önce defalarca tedavi gördüğünü ve çevresindekilerin uyarılarına rağmen toplum içine salındığını ortaya koyuyor.

Önemli bir soru var: Adalet sistemimiz, bu tür tehlikeli kişileri neden kontrol altında tutamıyor ve neden zamanında gerekli önlemleri almıyor? Asıl sorun, bu tür olayların önlenmesi için neden daha ciddi adımlar atılmadığıdır. Topluma hizmet eden kuruluşlar büyük bir titizlikle denetlenirken, şeytani öğretileri yücelten etkinliklere neden izin veriliyor? Bu yapıların arkasında kimler var ve neden bu tehlikelerle mücadelede yetersiz kalıyoruz?

Toplum olarak, kadına yönelik şiddete karşı durmalı ve bu sorunların kökenine inmek için daha fazla çaba göstermeliyiz. Kadınlarımızı korumak yalnızca yasaların değil, herkesin sorumluluğudur. Unutmayalım ki, her kaybedilen hayat ardında bir hikâye, bir aile ve bir gelecek bırakıyor. Artık “yeter” demek için birleşmeli ve toplumsal bir değişim için sesimizi yükseltmeliyiz.

Bir filim: Holy Spider (Kutsal Örümcek)

Ekonomist
Sinem ÖZKAN

{ "vars": { "account": "G-BVBXRHTL2Y" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }