Anne ve çocuk arasında doğum öncesinde kurulan bağ anatomik ve fizyolojik özellikler yönüyle vazgeçilmez bir gerekliliktir. Çocuk doğuma hazırlık sürecinde annesi ile göbek bağı sayesinde fiziksel bir irtibat kurar. Annesinin kalp atışlarını adeta bir ninni gibi dinler. Annesinin kanından ve canından beslenir. Annenin psikolojik ve duygusal durumu, kan basıncında ve hormonlarındaki değişim çocuğu yakından etkiler. Haliyle çocuk henüz dünyaya gözlerini açmadan önce anne karnında doğuma ve gerçek dünyaya hazırlanmış olur. Doğumdan sonra çocuğun en fazla iletişim kurduğu kişi yine annesidir. Anne ile göbek bağının kesilmesiyle kopan fiziksel bağ ortadan kalksa da fiziksel temas devam eder. Çocuk annesinin göğsünden beslenirken en güvenli limanda olduğunu hisseder. Çocuk anne sıcaklığını hissederek annesiyle güvenli bir bağlanma gerçekleştirir. Annenin jest ve mimiklerini aynen taklit eder. Bu bakımdan sosyalleşmenin ilk öğretmeni annedir. Çocuk annesinden gülmeyi, ağlamayı, sevinmeyi, üzülmeyi öğrenir. Virginia Satir ’in ifadesiyle çocuk iki yaşına kadar 4-5 milyar görüntü ve sesi zihnine kaydeder. Bu süreç çocuğun hayata hazırlandığı en önemli aşamadır. Baba anneye göre ikinci derecede önemli bir öğretmendir. Baba da çocuğu sever fakat annenin sevdiği gibi değil. Çocuğun babası ile geçirdiği zaman yaşı büyüdükçe artar ve babanın çocuk üzerindeki sosyalleştirici etkisi de daha belirgin hale gelir. Tabi ki bu etkinin artmasının ve azalmasının belirleyici faktörü güvenli bağlanmadır. Babanın tavır ve davranışları, duygusal yakınlığı, iletişim becerisi ve çocuğa gösterdiği sıcak ilgi çocuğun babaya güvenli bağlanma derecesini etkiler. Babanın duygusal donukluk gösterdiği, duygularını yansıtmadığı, katı ve sert tutum takındığı ve çocuğu kendisinden uzaklaştırdığı durumlarda güvenli bağlanma gerçekleşmez. Çocuk bu güvensiz bağlanmanınbedelini bir ömür boyu öder. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk bir ömür boyu içine kapanık, özgüvensiz, çekingen bir karaktere bürünebilir. Bu nedenle anne ve babanın çocuklarına göstereceği ilgi ve sevginin dozu ve kıvamı çocuğun hayata hazırlanması ve sosyalleşmesi açısından hayati bir öneme haizdir. İyi bir eğitimci çocuğun simasına bakarak ve beden dilini okuyarak bir çocuğun daha önce hiç görmediği anne ve babasını henüz okul bahçesine girdiği andan itibaren tanıyabilir.
Aile içi eğitim çocuğun hayata hazırlanmasında son derece mühimdir. Anne, baba ve kardeşler çocukların hayata hazırlanmasında önemli roller üstlenmektedir. Bir ailede kardeş sayısı ne kadar fazla ise sosyalleşme de o oranda hızlı ve güçlü olur. Çünkü ailede sosyal bağlar aritmetik olarak değil geometrik olarak artar. Çocuk sevgiyi, saygıyı, iletişimi, empatiyi ilk önce aile ortamında öğrenir. Duygusal zekâ eğitiminin en önemli unsurları olan kendi duygularını tanımak, başkasının duygularını teşhis edebilmek, empati kurabilmek, iletişimi başlatmak ve sürdürebilmek, sorunları çözme becerisi geliştirerek sürdürülebilir ilişkiler geliştirmek aile ortamında verilecek eğitimle mümkündür. Aile ortamında bu eğitimleri almayan ya da alamayan çocukların okullarda eğitilmesinde de güçlükler yaşanmaktadır.
Duygusal donukluk ve katılığa maruz kalarakbüyüyen çocuklar yetişkinlik döneminde ciddi iletişim sorunları yaşayabilir. Aile çatışmalarının ve ailedeki iletişim kazalarının artmasının bir sebebi de duygusal zekâ eğitimindeki yetersizliklerden kaynaklanmaktadır diyebiliriz. Yaşadığımız günler ailede duygusal zekâ eğitimi için müthiş fırsatlar sunuyor. İnsan hakları eğitiminin temeli de empati kurma becerisiyle yakından ilişkilidir. Güya çağdaş ve post modern bir asırda hemen gönül coğrafyamızın baş köşesi olan Gazze’de insanlık dışı bir soykırım yaşanıyor. Bu müessif hadise vesilesi ile aile ortamında insan hakları eğitimi verebiliriz. Ailelerin parçalanması, insanların zorla göç ettirilmesi, çocukların, kadınların, yaşlıların acımasızca katledilmesi karşısında aileler şayet sessiz kalıyorsa o ailedeki çocuklar insanlık kavramını nerede ve kimden öğrenecek? İnsanların ekmeksiz, susuz, elektriksiz, evsiz bırakıldığı ve topyekûn bir savaş suçunun işlendiği bir zamanda soykırıma karşı sessiz kalmayan anne ve babalar çocuklarına en güzel insan hakları dersini verecektir. Hem de en temel insan hakkı olan yaşama hakkının katledilmesi karşısında sessiz kalmayan bir aile ortamında yaşayan her bir çocuk yetişkin olduğunda anne ve babasıyla gurur duyacaktır. Aksi taktirde geriye dönüp soykırıma, zulme ve haksızlığa karşı ses çıkarmayıp keyfine bakan yıldız kutularında kahvesini yudumlayan anne babası olduğu için bir ömür boyu ebeveynlerini affetmeyebilir. Şayet gerçek bir insan olmak için hayatı boyunca uyanma şansını yakalayabilirse!
Dr. Nadir Çomak
Aile Danışmanı